İnsan bazen en çok koştuğu yerden geri çekilir. Heyecanla aradığı, özlemle beklediği şeylerden uzaklaşır. Bu bir vazgeçiş değildir her zaman; çoğu zaman bir korunma refleksidir. Çünkü insan, yüklediği anlamın ağırlığı altında ezildiğini fark ettiğinde durur. Kalmak cesaret ister ama gitmek de en az kalmak kadar yorar.
Sevgi, umut ve beklenti… İnsan bir şeye ne kadar çok anlam yüklerse, o şey o kadar kırılgan hale gelir. Beklentiler büyüdükçe, hayal kırıklığı ihtimali de büyür. İşte tam bu noktada mesafe başlar. Çok sevmeye rağmen geri durmak, heyecana rağmen susmak, arzulanana rağmen vazgeçmek… Bunlar zayıflık değil; insanın kendini koruma biçimidir.
Zarifoğlu’nun “Gelecektim ama daha kötü bir hatıram olsun istemedim” sözü, bu duygunun en sade ve en ağır ifadesidir. Bazı kapılardan içeri girmemek, bazı yolları yarım bırakmak; yaşanacak bir hayal kırıklığını baştan kabullenip ona izin vermemektir. Çünkü insan bilir: Bazı şeyler yaşandıkça güzelleşmez, aksine hatıralar yıpranır.
Her ilişki, her hayal, her bağ sürdürülmek zorunda değildir. Değerli olan her şey devam etmek zorunda olmadığı gibi, her bitiş de bir kayıp değildir. Bazen en doğru karar, bir şeyi en güzel hâlindeyken durdurmaktır. Henüz saygı varken, kırgınlık birikmemişken, sözler ağırlaşmamışken…
Noktayı doğru yere koyabilmek bir bilgeliktir. İnsan kendine şunu sorabildiğinde olgunlaşır: “Devam edersem neyi kaybedeceğim?” Cevap çoğu zaman huzur, anılar ve kendine duyulan saygıdır. İşte o zaman geri çekilmek bir kaçış değil, bilinçli bir tercihtir.
Bazı şeyler gerçekten de en iyi yerde noktalanmalı. Çünkü her devam, güzelleştirmez; bazı bitişler ise insanın kendisiyle arasındaki bağı güçlendirir. Ve insan, en çok da kendisini korumayı öğrendiğinde büyür.