“E, öğrendik artık yıllardır…” dememe kalmadan lafı ağzıma tıkıp sözüne devam etti kahve fincanını sehpanın üzerindeki tabağına bırakırken:
“Bizim dayıoğlu vardı. 20 yaş vardır büyük benden. Onların zeytinlerini toplamaya giderdik eskiden…” Bu sefer ben kestim sözünü; dayısı yoktu ki dayı oğlu olsun:
“Yani annenin abisinin oğlu? senin dayın mı vardı Ahmet?”
“Ya biz dayıoğlu diyoruz da aslında annemin dayısının kayın biraderinin halaoğlu. Biz dayıoğlu diyoruz, yakın akraba”
Düğüm oldum: “Eeee? Nasıl yakın ya?”
“Yakın işte!. İşte bu Rükneddin dayımın zeytinleri…”
“Amma da isimmiş ha” dedim, “Ama eskiden böyleydi tabi”
Ben gülüverince Ahmet, Rüknettin’in nüfus kağıdını kaybettiğini ve yenisini çıkarırken nüfus memurunun takdire şayan bir şekilde asıl adı Nurettin’i el yazısı ile nüfus kağıdına Rüknettin olarak geçirdiğini anımsadı. Eskiden nüfus kağıtları kalın uçlu mürekkepli kalemlerle yazılırdı. Bir kere de yazıldı mı, alırken dikkat etmezsen öyle kalırdın artık!
Bizim bahçede 9 yıl önce diktiğimiz bir zeytin ağacımız var. Garibim zar zor büyüdü, zira toprak iyi değil, bizim de acemilik zamanlarımıza denk geldi, bakamadık doğru dürüst. Hastalandı, ilaçladık, budadık falan filan nihayet geçen yıl ve bu yıl 3 kilo kadarcık zeytin verdi. Cinsi de şansımıza pek iyi değil. Geçen yıl bahçenin bir başka tarafına 3 Edremit fidanı diktik, onlardan umutluyuz, güzel gelişiyorlar. Bugün işte bu zeytin ağacımızın üstündeki zeytinleri toplarken bu arkadaşım çıkıp geliverdi. Foça’ya giderken uğramak istemiş. Adı lazım değil şimdi, Ahmet diyelim. Ankara’dan tanırım. İyi insandır. Aynı lisede okuduk. Ceviz’in altında oturmuş kahve içiyorduk.
“Abi zeytinden düşmeden zeytin toplamayı öğrenemezsin.! Ben Rüknettin dayımın ağacından kaç kere düştüm bilmiyorum. Sen düştün mü hiç? Düşmemişsindir”
“Düşmedim”
“Nasıl topluyorsun zeytini?
“Elimi uzatıp alıyorum oğlum, nasıl toplayacağım?” dedim elimi topluyormuş gibi yukarı uzatarak.
“Yok yani, sopayla falan vurulmaz da..”
“Ahmet, salak mıyım ben? Neden ağaca vurayım sopayla? Küçük zaten daha!”
“Büyük olsa vuracaksın yani” dedi sırıtarak. “Vururlar abi, herkes vurur, vurulmaz ama. Rüknettin dayım çok kızardı biz sopayla vurunca.”
“…”
“Bi de zeytin bi’ yıl verir bi’ yıl vermez, vermeyince dikkat edeceksin. Sopayla zeyin toplama abi dinle beni sen”
“Bizim ağaç her yıl veriyor Ahmet! Elimizle topluyoruz belki ondandır.”
“Yanlışın var abi, vermez!, Rükneddin dayımın…”
“Başlatma Rüknettin dayına Ahmet, veriyor işte!”
“Abi dinlemiyorsun ki, benim hayatım zeytinlerle geçti. Rükneddin dayımın zeytinlerini toplardık hep…” Sözünü kesiverdim dayanamayıp:
“Ahmet sen Ankara’da doğup büyümedin mi? Beraber büyüdük hatta. Sen zeytini nereden bileceksin?”
“Abi biz her yaz giderdik tatile Muğla’ya dayımın oraya. Hatırladın mı? Bahçesinde vardı zeytini Rükneddin dayımın. Ona tırmanırdık…” Tansiyonum yükseliyordu artık:
“Ahmet arkadaşım, Zeytin yazın olmaz ki?!
“Ya tamam da işte çıkardık ağaca biz de. Abi zeytini budarken dalların arasından kuş geçecek kadar aralık bırakacaksın derdi hep Rükneddin dayım. Zeytini toplarken de dallarına dikkat edeceksin, onları kırma sakın yoksa seneye vermez. O zeytinlerin olduğu ince dalları kırılırsa acı olur seneye zeytin bi’ de seneye vermez sonra. Böyle aradan ellerini uzatıp toplayıp torbaya atacaksın ama sakın torbayı çok doldurma alttakiler ezilir. Sen nasıl topladın?”
“Yere koyduğum geniş bir çamaşır sepetine attım kopardıklarımı”
“Olmaz abi, acı olacak göreceksin, kırılır o çarpınca. Olmadı yere çarşaf ser, kopardıklarını üzerine at. Nasıl tuzladın? Bir kilo zeytine 1 çay bardağı iri tuz koyun acısını alır abi. Rükneddin dayımlar hem çuvala hem bidona basardı tadından yenmez vallahi”
“O kadar tuzla yenmez tabi, çok o tuz Ahmet, o kadar konmaz. Siz öyle mi yapıyorsunuz?”
” Yok abi Ankara’da nerden bulacağız tuzlayacak güzel zeytini.” Abi acısı çıkmaz az tuzla, zeytin tuzda olur, korkma koy sen bak beni dinle”
“E Rükneddin dayından alsana sen zeytin!”
“Abi bi tane ağacı var zaten, kime yetsin?”
“…”
Yoluna devam etmek için izin isteyince Ahmet’e tavukların yumurtalarından bir koli verdik. Arabasına doğru geçirirken o hala Rüknettin dayısının nasıl zeyin sıktırdığını anlatıyordu: ” Soğuk sıkım dedikleri de yalan abi, bak kandırırlar seni de, soğuk falan değil abi o"
Alıntı:Sadece her şeyimizi kaybetdikden sonra , gerçekten özgür olabiliriz ~