Güneş daha tam doğmamıştı. Pencerenin buğulu camına başını yaslayan Elif, içinden fısıldadı:
“Sevgi olmalıyım bugün.”
Bir anda değil… Yavaşça, sessizce, kimse fark etmeden. Çünkü o biliyordu; bazen bir insanın günü bir kelimeyle, bir tebessümle değişirdi.
Evden çıkarken apartman boşluğunda karşılaştığı yaşlı komşusu Nermin teyzenin elleri titriyordu. Elif, çantasından kahverengi küçük bir paket çıkarıp uzattı.
“Bunu sizin için yaptım, zencefilli kurabiye. Sabahları yalnız yiyorsunuz diye düşündüm.”
Nermin teyze şaşırdı önce. Sonra gözlerinin içi parladı, yıllardır duymadığı bir sıcaklıkla:
“Sen bugün bir iyilik meleğisin galiba.”
Elif gülümsedi, “Sadece sevgi olmaya çalışıyorum,” dedi.
Sokağa çıktığında yağmur başlamıştı. Aceleyle koşan insanlar, düşen omuzlar, sabah telaşı… Yan bankta oturan küçük bir çocuk, yağmurdan kaçamayıp sırılsıklam olmuştu. Ayakkabısının bağları çözülmüş, su birikintisine bakıyordu.
Elif çömeldi.
“Bağlayayım mı?” diye sordu.
Çocuk başını salladı. Ayakkabıyı bağladığında çocuk hafifçe gülümsedi.
“Teşekkür ederim abla.”
“Bugün ben sevgiyim,” dedi Elif, “O yüzden yardım etmek güzel.”
Günün devamında metroda yer verdi, markette kasiyerin moralini düzelten bir şaka yaptı, sokakta kavga eden iki çocuğu gülerek barıştırdı. Kimse onun ne yaşadığını bilmiyordu belki, ama Elif biliyordu ki sevgi olmayı seçen insan, kendi yarasını da sessizce sarıyordu.
Akşam eve dönerken aynadaki yansımasına baktı.
Gözleri huzurluydu.
“Bugün sevgi oldum,” dedi kendi kendine.
“Belki yarın umut olurum, öbür gün cesaret… Ama bugün, sadece bugün, sevgi olmak güzeldi.”**
Ve adımlarını hafifleten o duygu, gün boyunca verdiği tüm küçük iyiliklerin sessiz yankısıydı.